14.03.2022
CHP İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI
PANDEMİNİN 2. YILINDA 14 MART TIP HAFTASI BASIN AÇIKLAMASI
14 Mart Tıp Haftası ve halen devam eden Covid-19 pandemisinin 2. yılı nedeniyle; pandemi yönetimi sürecine, sağlık sistemimizin, hekim ve tüm sağlık çalışanlarımızın sorunları hakkındaki görüşlerimizi üç başlık altında sizlerle paylaşmak istiyoruz. CHP İstanbul olarak hekimlerimizin Tıp Bayramını kutluyor, sorunlara çözüm bulunana kadar haklı mücadelelerini destekliyoruz.
1. PANDEMİNİN İKİNCİ YILI
Dünya Sağlık Örgütünün Covid-19 salgınını bir pandemi olarak tanımlamasının ve ülkemizde ilk olgunun resmen açıklanmasının ardından iki yıl geçti. Türkiye, dünya ölçüsünde bu salgının tahribatını en ağır yaşayan ülkelerden biri oldu. Diğer ülkelere göre daha az sayıda test yapılmasına rağmen, 14,5 milyonu bulan toplam olgu sayımızla dünyada 8. sırada yer aldık. Ülkemizde maalesef gerçek olgu ve ölüm sayıları halkımızdan gizlenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu 2020 yılı ölüm verilerini Covid-19 pandemisinin ağır yıkımını göstermemek için yayınlamamıştır. Resmi olarak ölüm sayımız 96 bin olarak açıklanmasına rağmen CHP’li belediyelerin vefat istatistiklerinden elde ettiğimiz veriler fazladan ölüm sayılarının 200 binin üzerinde olduğunu göstermektedir.
İşyerlerinde çalışmaya devam etmek zorunda kalan, toplu taşıma kullanan, kalabalık evlerde yaşayan yoksul kesimde hastalık ve ölüm çok daha yüksek oranda olmuştur. Salgınla mücadele kurallarına aykırı olarak hastalananlara izolasyon imkanı sağlanmamış, temaslı taramaları yapılmamıştır. Halkımıza ücretsiz maske temin edilmemiş, yüksek riskli mesleklerde hızlı testler halen devreye sokulmamıştır.
Hükümetçe sağlanan ekonomik destekler çok yetersiz kalmış, dar gelirli tüm halk kesimleri büyük mağduriyet yaşamıştır. İnternet erişim olanakları kısıtlı olan milyonlarca öğrenci eğitimden yoksun bırakılmıştır. CHP’li belediyelerin topladıkları yardımlara el konulmuş, yoksul halka yardım dağıtımları engellenmeye çalışılmıştır.
Topyekün dayanışma ve işbirliği halinde mücadele edilmesi gereken salgında ilgili tüm sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri sürecin dışında bırakılmış, İl Hıfzısıhha Kurulları gerektiği gibi çalıştırılmamıştır. Aşı temin süreçleri şeffaf yürütülmemiş, çelişkili açıklamalarla halkta oluşan aşı tereddütü giderilememiştir. Aşı karşıtlığıyla mücadele edilmemiş, her kesimi ikna edecek etkili aşılanma kampanyaları yürütülmemiştir. Bugün gelinen noktada tüm nüfusa oranladığımızda nüfusumuzun sadece % 62’si iki doz, % 32’si üç doz aşısını olmuş durumdadır. Oysa Omikron gibi çok bulaşıcı varyantlarda toplumsal bağışıklık sağlanabilmesi için tam aşılı nüfusun % 85 olması gereklidir.
Hükümetin hiçbir bilimsel veriye dayanmayan normalleşme ve erken açılma kararları ülkemizde her biri birbirinden daha kötü seyreden dalgalara neden olmuştur. Bilinen salgın yönetim kurallarıyla önlemek mümkün olduğu halde binlerce yurttaşımız bu pandemide maalesef can vermiştir.
2. SAĞLIK SİSTEMİMİZİN DURUMU
2002 yılından itibaren uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programıyla kamu hastanelerinin ve üniversitelerin maddi kaynakları ve sabit ödemeleri azaltılmış, buna karşılık verilen teşviklerle özel sektörün sağlık hizmetlerindeki payı ciddi olarak arttırılmıştır. Bu süreçte gittikçe yoksullaşan büyük halk kitleleri özel hastanelerde talep edilen fark ücretlerini karşılayamaz duruma gelmiş, kamu hastanelerindeki tetkik ve tedavi hizmetlerine talep yükselmiştir. Şu anda kamu hastanelerinde bir çok branşta muayene randevusu alınamamakta, önemli tetkik ve tedavi uygulamaları için ise aylar sonrasına randevu verilmektedir.
Artan hasta talebini karşılamak için yöneticiler hekimleri 5 dakikada bir muayene randevusu vermeye zorlamaktadır. Yeterli bir sağlık hizmeti için bu süre en az 20 dakika olmalı, hekimlere ayrıca dinlenme süreleriayrılmalıdır.
Sağlık hizmetlerinin temeli olan koruyucu hekimlik ve birinci basamak bu süreçte büyük zarar görmüştür. Kamu hizmeti olması gereken aile hekimliğinde hekimler maddi ve manevi yük altında bırakılmış , yeterli bina, personel, cihaz ve malzeme desteği sağlanmamıştır. Getirilen ceza yönetmeliğiyle çözüm arayışları baskılanmaya çalışılmıştır.
Birinci basamak hizmetlerini güçlendirerek 2. ve 3. basamak önündeki hasta yükünü azaltan bir sevk zinciri kurulamamıştır.
Bu süreçte Sağlık Bakanlığı bütçesinin büyük kısmı yerleşim merkezlerinden çok uzakta inşa edilen, şeffaf olmayan ihalelerle özel sektöre işletmeye verilen şehir hastanelerine ayrılmıştır. Bu hastaneler nedeniyle şehir merkezinde halkın kolayca ulaşabildiği hastaneler kapatılmış, yatak sayısında ve hizmet kapasitesinde gereken artış sağlanamamıştır.
3. HEKİMLERİMİZİN VE SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZIN DURUMU
Sağlıkta dönüşüm programının yarattığı aksaklıklarının ve pandeminin bütün yükü hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sırtına yüklenmiştir. Halen devam eden salgın nedeniyle iki yılı aşkın süredir can siperane çalışan hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız yorgundur ve tükenmişlik yaşamaktadır. Salgının başında henüz hiçbir koruyucu ekipman yokken, henüz hiçbir aşı bulunmamışken, onlar kendi ve yakınlarının hayatlarını riske atarak durup dinlenmeksizin sağlık hizmeti verdiler. Bu süreçte ne yazık ki 553 sağlık çalışanı hayatını yitirdi ; onları saygı, özlem ve minnetle anıyoruz. CHP’nin tüm girişimlerine rağmen Covid-19’un halen meslek hastalığı olarak kabul edilmemesi ve illiyet bağı aranması bilimsel bir tutumla izah edilecek bir durum değildir.
Sağlık sisteminde yaşanan aksaklıklara rağmen özveriyle hizmet eden hekim ve sağlık çalışanları günümüzde bir de artan sözel ve fiziksel şiddet ile karşı karşıyadır. Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Sağlık-Sen) raporuna göre 2021 yılında 364 sağlık çalışanına saldırı yapıldı. Bu olaylarda şiddet uygulayan 124 saldırgan hakkında herhangi bir işlem yapılmazken, 135 saldırgan gözaltına alınıp serbest bırakılmış, sadece 41 saldırgan tutuklanmış ve 3 saldırgana para cezası verilmiştir. 2020 yılına göre şiddet olaylarında % 62 artış yaşanmıştır.
Bir çok sağlık kurumunda yöneticiler liyakat kriterlerine göre değil, AKP’ye yakınlık durumuna göre atanmakta, başta genç asistanlar olmak üzere hekim, hemşire ve tüm sağlık çalışanlarına baskı ve mobbing uygulamaktadır. Sadece özel hastanelerde değil, kamu hastanelerinde de öncelikli amaç insan sağlığına hizmet etmek değil, kar etmek haline gelmiştir. Hekim ve sağlık çalışanlarına ödenen maaşlar, kişilerin aldıkları uzun eğitim, verdikleri yoğun nitelikli emek, yüklendikleri meslek ve sağlık riskleri, haftalık uzun çalışma saatleri, nöbetler, özellikli tıbbi işlemlerin karşılığı olabilecek miktarın çok altındadır. Performans adı altında yapılan ek ödemeler ise çok yetersiz ve hakkaniyetten uzak oranlardadır.
Yoğun hasta yükü, şiddet tehditi, güvencesiz olumsuz çalışma koşulları, malpraktis ve sağlık riskleri nedeniyle son iki yılda 9 nin hekim kamudan ayrılmış, 3 binin üzerinde hekim yurtdışına gitmiştir. 8 bin civarında hekimin daha yurtdışı için hazırlık yaptığı öğrenilmiştir. Tıpta Uzmanlık Sınavındahekimler cerrahi ve dahili branşlar yerine daha az mesleki riski olan, hastayla yüzyüze gelmeyecekleri branşları tercih etmektedir.
Bu nedenle hastanelerde bir çok dalda uzman hekim eksikliği baş göstermiştir. Sağlık Bakanlığı 65 yaş üstü emekli hekimleri göreve çağırmıştır.
Tüm bu sorunlara acilen çözüm bulmak için harekete geçmesi beklenirken CumhurbaşkanıRecep Tayyip Erdoğan 8 Mart 2022 günü yaptığı konuşmada ‘’Giderlerse gitsinler. Yerlerine yurtdışından hekim getiririz ve asistan hekimlerle hizmet veririz’’ diyerek, sağlık hizmetinde hekimlerin büyük önemini, bilgi ve tecrübelerinin değerini, verilen özverili emekleri hiçe saymıştır. Bu sözleriyle hekim göçünün ülkemiz için ne kadar büyük bir kayıp ve halk sağlığı için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğuna kayıtsız kaldığını göstermiştir.
Sağlık ve eğitim anayasal bir haktır. Halka nitelikli sağlık hizmeti vermek, bu kapsamda hekim yetiştirmek devletin en doğal görevidir. 6 yıllık tıp eğitimi üzerine 4-6 yıl süren uzmanlık eğitiminde de aileler çocuklarını büyük maddi ve manevi fedakarlıklarla okutmaktadır. Bir çok öğrenci eğitim sürecinde çalışmak zorunda kalmakta, devletten alınan krediler harcamaları karşılamamakta ve geri ödenmektedir. Diğer bir çok mesleğin aksine hekimler mecburi hizmet yükümlülüğü ile devlete karşı görevlerini herkesten daha çok yerine getirmektedir. Bu nedenle tıp eğitiminin pahalı olduğunu ileri sürerek hekimleri borçlu göstermek çok büyük bir haksızlıktır. Aksine bu toplumun hekimlere ve sağlık çalışanlarına büyük vefa borcu bulunmaktadır.
CHP İstanbul İl Başkanlığı olarak hekimlerimizin ve tüm sağlık çalışanlarımızın yanındayız. Onların sorunlarını çözmeden, çalışma koşullarını iyileştirmeden, maaşlarını hak ettikleri düzeye getirmeden ve sağlıkta şiddete son vermeden halkımıza nitelikli bir sağlık hizmeti verilemeyeceğinin farkındayız.
Sağlığı kar amaçlı bir hizmet olmaktan çıkaracak, koruyucu hekimliği önceleyecek, birinci basamak hekimliğini güçlendirecek ve 14 Martları gerçek bir tıp bayramı coşkusunda kutlayacağımız bir sağlık sistemini kurmak için kararlılıkla mücadele edeceğiz.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
CHP İstanbul İl Başkanlığı Sağlık Komisyonu
21.10.2024
30.09.2024
28.09.2024
27.09.2024
26.09.2024
05.06.2024
02.06.2024